1qk5tht. Yunus Emre Anadolu'da doğan ve Anadolu'nun Türk – İslam kültürleriyle bütünleştiren oldukça önemli olan isimlerden biridir. Dünya üzerinde çok sayıda üniversitede kurulmuş olan Yunus Emre Enstitülerinde kendisine ait olan şiirler senesinde Eskişehir'de doğduğu düşünülen Yunus Emre hayatının tümünü Anadolu'da geçirmiş bir şairdir. Yunus Emre, Anadolu Selçuklu Devleti'nin dağılmaya ve Anadolu'nun çeşitli bölgelerinde büyük-küçük Türk Beylikleri'nin kurulmaya başladığı 13. yüzyıl ortalarından 14. yüzyılın ilk çeyreğine kadar Orta Anadolu havzasında Eskişehir'in Sivrihisar ilçesinde yer alan Sarıköy'de yetişmiş Ankara'nın Nallıhan ilçesindeki Taptuk Emre Dergâhında yaşadığı yıllar, Anadolu Türklüğünün Moğol akın ve yağmalarıyla, iç kavga ve çekişmelerle, siyasî otorite zayıflığıyla, dahası kıtlık ve kuraklıklarla perişan olduğu yy'ın ikinci yarısı, sadece siyasî çekişmelerin değil, çeşitli gayrısünni mezhep ve inançların, batınî ve mutezilî görüşlerin de yoğun bir şekilde yayılmaya başladığı bir böyle bir ortamda, Mevlânâ Celaleddin-i Rûmî, Hacı Bektaş-ı Velî, Ahî Evrân-ı Velî, Ahmed Fakih gibi ilim ve irfan kutuplarıyla birlikte Yûnus Emre, Allah sevgisini, aşk ve güzel ahlakla ilgili düşüncelerini, her türlü batıl inanca karşı, gerçek İslam tasavvufunu işleyerek Türk-İslam birliğinin oluşmasında önemli vazifeler Emre, "Risalet-ün Nushiyye" adlı mesnevîsinin sonunda verdiği;Söze târîh yedi yüz yediydi Yûnus cânı bu yolda fidîyidi beytinden anlaşıldığı kadarıyla H. 707 M. 1307-8 tarihlerinde Adnan Erzi tarafından Bayezıd Devlet Kütüphanesi'nde bulunan 7912 numaralı yazmada şu ifadelere rastlanmaktadırVefât-ı Yûnus EmreMüddet-i 'Ömr 82Sene 720Bu belgeden anlaşılacağı üzere, Yûnus Emre, H. 648 M. 1240-1 yılında doğmuş, 82 yıllık bir dünya hayatından sonra H. 720 M. 1320-1 yılında yer konusundaki tartışmalar Eskişehir'in Mihalıççık ilçesine bağlı Sarıköy ile Karaman üzerinde şiirlerinden çıkarılan bilgilere göre Babalılardan Taptuk Emre'nin dervişidir. Hacı Bektaş-ı Veli ile ilgisi Vilayetname'den şiirlerinden tasavvuf yolunu seçtiği, iyi bir öğrenim gördüğü anlaşılmaktadır. Anadolu kentlerini dolaştığı, Azerbaycan ve Şam'a gittiği, Mevlana'yla görüştüğü de bu bilgiler Ozanlığının yanısıra dili, düşünceleri, işlediği konularla Anadolu'da gelişen Türk edebiyatının en büyük adlarından sayılan Yûnus Emre, yalnız halk ve tekke şiirini değil, divan şiirini de etkiledi, yaşarlığını çağlar boyu sürdürdü. Hece ve aruzla yazdığı şiirlerinde sevgiyi temel İslam düşüncesiyle beslenen dizelerinde insanın kendisiyle, nesnelerle, Allah'la ilişkilerini işledi, ölüm, doğum, yaşama bağlılık, İlahi adalet, insan sevgisi gibi konuları ele hâkim olan düşünüş biçimini ve kültürü konuşulan dille, yalın akıcı bir söyleyişle dile getirdi; kendinden önce yetişmiş İran ozanlarının, çağdaşlarının yapıtlarında geçen kavramlara yeni bir öz, yeni bir deyiş kattı. Bu yanıyla tasavvuf düşüncesini zenginleştirdi, kendi adına bağlanan tekke şiirinin Anadolu'daki ilk Yûnus Emre'nin mezarı olduğu iddia edilen pek çok mezar ve türbe vardır. Bunlar; Eskişehir'in Mihalıççık ilçesine bağlı Sarıköy; Karaman'da Yunus Emre Camii avlusu; Bursa; Aksaray ile Kırşehir arası; Ünye; Kula ile Salihli arasında Emre Sultan köyü; Erzurum, Duzcu köyü; Isparta'nın Gönen ilçesi; Afyon'un Sandıklı ilçesi; Sivas yakınında bir yol üstü. Ayrıca Tokat'ın Niksar ilçesinde de bulunmaktadır. Ayrıca, mutasavvıf Niyazi Mısri de Yunus Emre'nin mezarının veya makamının Limni Adası'nda bulunduğunu ifade etmiştir. Bunlar arasında bilim adamlarınca tartışma, Karaman ve Eskişehir'deki türbeler üzerine yoğunlaşmışsa da, Hacı Bektaş-ı Veli ile ilgili menkıbe düşünüldüğünde Aksaray - Kırşehir arasındaki türbenin asıl Yunus Emre türbesi olduğu Divanı Yunus Emre'nin şiirleri bu Divanda toplanmıştır. Şiirler aruz ölçüsüyle ve hece ölçüsüyle - Nushiyye 1307'de yazıldığı sanılmaktadır. Eser, mesnevi tarzında yazılmıştır ve 573 beyitten oluşmaktadır. Eser; dinî, tasavvufî, ahlakî bir kitaptır. "Öğütler kitabı" anlamına gelmektedir. Kaynak - Yunus Emre Kısaca Yunus Emre, çeşitli görüşlerini, eserlerinde ortaya koymuştur. Bilim, bilgi, gerçek, Allah, ölüm, aşk gibi konularda ki düşüncelerini bir potada eritmiştir. Ermişler aşamasına ulaşmak ve olgun insan olmak için çalışmış, sonunda da en yüksek manevi makama ulaşmıştır. Yunus'a göre bilim bir amaç değil, araçtır. Çünkü bilimi kendilerine amaç edinenler, kendilerini dünyanın merkezi sanırlar ve bu bilgileriyle üstünlük taslarlar. Oysa Yunus'a göre, mutlak varlıktan başka varlık yoktur ve bütün var ...devamı ☟ Yunus Emre, çeşitli görüşlerini, eserlerinde ortaya koymuştur. Bilim, bilgi, gerçek, Allah, ölüm, aşk gibi konularda ki düşüncelerini bir potada eritmiştir. Ermişler aşamasına ulaşmak ve olgun insan olmak için çalışmış, sonunda da en yüksek manevi makama ulaşmıştır. Yunus'a göre bilim bir amaç değil, araçtır. Çünkü bilimi kendilerine amaç edinenler, kendilerini dünyanın merkezi sanırlar ve bu bilgileriyle üstünlük taslarlar. Oysa Yunus'a göre, mutlak varlıktan başka varlık yoktur ve bütün var olanlar Allah'ın Mutlak Varlığın çeşitli görüntülerinden başka bir şey değildir. Kendisine tanıdığı varlık ise sadece bir kurgudur. Gerçek varlığa ulaşma, bu kurgudan kurtulmadır, varlıkta yok olmadır. Yunus'un öğütlediği töre, mistik ve gerçek hayatın zorunlu kıldığı çile ve aşktır. İnsan, ateş, hava, su ve toprak olmak üzere dört öğeden oluşur. Bu dört öğe, can ile birleşerek birlik ve yücelik kaynağı olur. Yunus, körü körüne kaderci anlayışa karşı çıkar. Onda yaşamın coşkusu ve sevinci görülür. Ona göre insan, sürekli bir değişim içindedir ve buna yeniden doğma denilmektedir. Ölmek de bir bakıma yeniden doğmaktır. Ölmek ve böylece sonsuzda yaşamak "mukadder" olduğuna göre, yaşadığı sürece faydalı işler yapmak; eserler bırakmak gerekir. Ömür, yeryüzünde yaşamak, bu amacın gerçekleştirilmesi için bir araçtır. Yunus Emre, milletimizin değerlerini, görüşlerini yansıtan büyük bir sanatçıdır. O'nun deyişlerinde, geçmişteki kültürümüzün izleri görülür. Bunun yanında, biçim, dil, söyleyiş ve ölçü bakımından da milli sanatçımızdır. Mısralarında yalınlık, arılık, açıklık ve içtenlik vardır. Hiç bir yapmacık öğe bulunmaz O'nun şiirlerinde. İçini bütünüyle bize açar, anlaşılmaz birçok felsefe kavramını, çok açık ve yalın bir dille, anlatıverir. Yunus'ta halk zevkine yakınlık ve derin bir lirizm görülür. Bu nedenle, halkın içinde yüzyıllar boyunca yaşaya gelmiştir. Bir bakıma, tekke şiirinin, dinsel kökenli şiirin de kurucusu sayılabilir. Şiirlerine koyduğu büyük öz nedeniyle, bütün tarikatlarca benimsenmiş, insanlığı saran duygu ve düşünceleriyle, her anlayıştaki insanın en yakın dostu, duygu arkadaşı olmuştur. Tarikatlarla ilgisi olmayanlar da, Yunus'u bu özünden, içeriğinden dolayı sevmişlerdir. Yunus'un şiirleri incelendiğinde, mesajın, duru bir Türkçe olduğu görülür. Ama bazı şiirlerinde İran, Hint ve Yunan mitolojilerinden gelen terimler, din yoluyla giren bir çok yabancı kelimelere de rastlanır. Bu da, Yunus'un yüksek kültür ve bilgi birikiminin bir göstergesidir. Yabancı kelimelerle, ya da bazı terimlerle süslenen söyleyişlerinde de doğaldır ve halka yakındır. Yabancı dil öğelerini, yerli yerinde kullanmış olduğundan, yadırganmamıştır. Söyleyiş bakımından, halkın diline çok yakındır. Halk deyimlerinden yararlanırken; halkın benzetmelerini kullanırken, hiç bir yadırgama görülmez şiirlerinde. Yunus genellikle hece ölçüsünü kullanmıştır. Zaman zaman da Aruz ölçüsünü kullandığı görülür. Abdulbaki Gülpınarlı, O'nun şiirlerinin 66 tanesinin Aruzla yazılmış olduğunu belirtmektedir. Şiirlerinde kafiyeye fazla önem vermemiştir. Sözgelişi, "baldan", "sözden", "dilden" sözcüklerini kafiye olarak kullanırken, O'nun için "den" veya "dan" ekleri ve onun sağladığı ses armonisi, Yunus için yeterlidir. Bu nedenle kafiye anlayışı, özgür bir temele dayanmaktadır. Şiirlerinde biçim bakımından ya dörtlüklerden oluşan, ya da mesnevi düzenine uyan bir biçim görülür. Dörtlüklerden oluşan şiirleri daha çok koşma türündedir. Acep şu yerde var m'ola şöyle garip bencileyin Bağrı başlı, gözü yaşlı şöyle garip bencileyin. Yunus Emre sözün gücünü, kudretini çok iyi kavramıştır. İyilik ve kötülüğün sözden geldiğini, ifadesini doğru bulmayan sözün, nelere yol açabileceğini görmüştür. O'na göre söz, insanları dost da düşman da eden bir araçtır. İnsanları kırmamak için, iyi ve tatlı sözler söylenmesinden yanadır. Mevlana gibi Yunus da insana önem verir. Din, tarikat, görünüşte farklı olan yollardır. Hepsinin amacı iyi insan olmak ve insanlık hedefine ulaşmaktır. Yunus aslında, her insanın bir hedefi olduğu inancındadır. Doğduğunda da bazı yüce değerler taşır insan... yaşamı boyunca toplum onu baskı altında tutar ve kendi istediği yöne götürür. Bu baskıdan kurtulup özgür olmak, ancak "tarikat" ile olur. Yunus bilgilidir, usta bir sanatçıdır. Sözün değerini bilir, şiirin nasıl söyleneceğini nağme gibi işler. Bir derviş olarak, insanlık anlayışının en yüce noktasına erişmiştir. Bununla birlikte, dünyadan kopmaz. Dünya, güzellikleri, dağları ve ovaları, bitki ve hayvanlarıyla O'nu hep çekmiştir. Yunus'un şiir ve ilahilerini içine alan iki eser, bizlere ulaşabilmiştir. Bunlar Yunus Divanı ve Risalet-ün Nushiyye adlı eserlerdir. Yunus bütün şiirlerini "meleklerde bilmez ola" dediği, insan üstü, şairler üstü bir perdeden söylemiştir, deha perdesinden seslenmiştir. Her şeyi ancak Yunus'un söyleyebileceği kudretle söylemiştir. Onun için ister Tarikattan, Şeritten veya Hakikatten dem vursun; ister Allah'ı, doğayı, güzelliği veya insanlığı anlatsın; O, şiirlerin hepsinde Yunus'tur. Türk sofilerinden hiç kimse, O'nun söyleyiş makamına çıkamamıştır. Yunus Emre'nin çok büyük bir değer olduğunu belirten Uzun, "Ramazan ayı için çok özel bir çalışma yaptık. Yunus Emre ülkemizde çok özel bir değer. Ben her zaman içinde ilahi sır saklı sözcüklerin bu toprağın ruhunu yansıtan özgün melodilerle icra edilmesi ve seslendirilmesini hayal etmişimdir. Bununla ilgili çok değerli çalışmalar yapıldı, ben de bu kervana katılmak istedim… Eser için TRT sanatçıları Agora Orkestrası ve Korosu ile çok yoğun çalışmalarda bulunduk" yıl süren bir hazırlık döneminin olduğunu vurgulayan Uzun, ''Tam geçen sene bu zamanlarda başladım. Ramazan ayıydı sözlerden çok etkilendim, besteyi hazırladım. Stüdyoya girdik, arkadaşlarla birlikte çalışmayı da yaptık. Bunun hazırlık aşaması derseniz diğer eserlerle birlikte tam bir yıl sürdü'' diye hazırlanan kliple beraber ramazan ayında TRT Müzik YouTube kanalında ve diğer dijital platformlarda yayına ayı için Pir Sultan Abdal ile ilgili de bir çalışma yapan Şef Ömer Hayri Uzun aynı zamanda Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk için de bir şarkı hazırlığında. Yunus Emre, Anadolu’da dünyaya gelmiş Anadolu’nun Türk-İslam kültürüyle bütünleşmesini sağlayan çok önemli isimlerdendir. Dünya çapında pek çok üniversitede kurulan Yunus Emre Enstitülerinde şiirleri incelenmektedir. Yunus Emre ve onun gibi birçok gönül dostu Anadolu’nun Türk kültürüyle harmanlanmasını sağlamıştır. Türklerin Anadolu’ya gelmesi ve burada Rum, Ermeni ve diğer gayrimüslim tebaa ile birlikte yaşaması sadece askerlerin savaşarak elde ettiği bir olgu değildir. Türklerin Orta Asya’dan Anadolu’ya kadar gelip yerleşmesi ancak gönüllerin fethi ile mümkün ve kalıcı olmuştur. Büyük bir zahmet ve mücadeleyle Anadolu’ya yerleşen Türkler, kılıçla fethin yanında güzellik ve hoşgörüyle yürekleri de kazanmışlardır. Türkler, Anadolu’ya geldiklerinde sadece Bizansla ciddi bir mücadele halindeyken aniden Doğu’dan Moğol baskısı da gelmeye başladı. O sıkıntılı süreçte halkın inancını ve motivasyonunu güçlü tutan gönül sultanları vardır, Yunus Emre de o gönül sultanlarından biriydi. Gittiği her yerde Allah ve Peygamber aşkından bahseder, insanlara iyiliği ve güzelliği aşılardı. 13. yy’de Moğol istilası altında olan Anadolu’yu gezerek insanlara güzelliği aşılardı. Söylediği şiirlerde ve eserlerinde hep sevgiden ve hoşgörüden bahsederek İslamiyeti barış ve birlik ortamında öğretmeye çalışırdı. Yunus Emre’nin insanları sevgiyle bir araya getirmeye çalıştığı şiirlerinden bir örnek Gelin tanış olalım İşi kolay kılalım Sevelim sevilelim Dünya kimseye kalmaz HAYATI Yunus Emre’nin hayatı ile yazılmış ilk ve en geniş kaynak Firdevsi’nin yazdığı Vilayetnami-i Hacı Bektaşi Veli eserinde karşılaşırız. Bu esere göre Yunus Emre Eskişehir’in Sarıköy ilçesinde geçimini çiftçilikle sağlayan bir ailede dünyaya geldi. Kıtlığın çok fazla olduğu bir dönemde halka buğday yardımı yapan Hacı Bektaşi Veli dergahına buğday almaya gider. Yunus’un geldiğini öğrenen Hacı Bektaş ona buğday mı ister yoksa erenlerin himmetini mi?’ diye haber gönderir. Yunus, Hacı Bektaş’ın ne demek istediğini anlamadan 3 kez bu teklifi red eder. Hacı Bektaş da istediği kadar buğdayı Yunus’a verir ve gönderir. Ancak köyün yoluna düştüğünde yaptığı hatayı anlayan Yunus geri döndüğünde şu cevapla karşılaşır “Bundan sonra olmaz. Biz o kilidin anahtarını Tapduk Emre’ye verdik, varsın nasibini ondan alsın” Bunun üzerine Yunus Emre Taptuk Emre’nin huzuruna varıp hizmetine girer. Yunus, Taptuk Emre’nin dergahında tam 40 yıl hiç sesini çıkarmadan odun taşır. Dergah kapısında tek bir eğri odun sokmayan Yunus’un buradaki ilmi tedrisi tamamlandıktan sonra Anadolu’ya revan olur. Pek çok yere seyahat eden Yunus Emre bir tarikat geleneği olarak nefsin terbiyesi ve ilmi paylaşımda bulunmak için yollara düştüğü bilinir. Azerbaycan, Şam, Nahcivan, Bağdat, Tebriz, Şiraz, Urum ve Anadolu’nun farklı yerlerinde bulunarak insanlara ilmi yararlılık sağlamaya çalışır. İlmi hayatı hakkında bazı kaynaklar ummi yani okuma yazma bilmediğini söylemektedir. Ummi sıfatını Yunus Emre şiirlerinde kendisi için kullanarak gelenekten gelen saf bilgiye sahip olan’ anlamında kullanmıştır. Şiirlerini aruz ve hece vezniyle yazmıştır. Şiirleri incelendiğinde Arapça ve Farsça kelime kullanarak bunu kusursuz bir üslupla işlemiştir. Şiirlerini herkesin anladığı tarzda, açık ve samimi yazdığı için hocası Taptuk Emre tarafından Bizim Yunus’ olarak anılır. Eserlerinde Ayet ve Hadislerin izinden giderek Kuran-ı Kerim’i kendi üslubuyla çevirerek şiirlerinde kullanır. Böylece şiirleri yoluyla insanlar dini öğretileri aktarmış olur. Şiirlerinde sıklıkla Allah ve Peygamber aşkından bahseder. Yunus Emre’nin peygamber aşkıyla yazdığı şiirlerinden bir örnek Ol âlem fahri Muhammed, nebiler serveridür Vir salavat aşk ile, günahları eritür. Hak anı övdü yarattı, sevdi “Habibim ” dedi, Yeryüzünde cümle çiçek, Musatafa’nın teridür Her kim onun sünnetiyle, farzını kaim tutar, Ne diyem ki, akıbet, sori hisaptan beridür. Suçlu suçsuz günahkar, şefaat ondan umar, Cehennemde yananlar, mükirin inkaridür. Yunus Emre’nin yazdığı 3000 şiiri vardır fakat onu anlamayan bazı kimseler şiirlerini tek tek okuyarak dine uygun olmadığını düşündüklerini akarsuya atarak yok etmişlerdir. Günümüze 1000 kadar şiiri ulaşmıştır. Şiirleri ve dini nasihatlerini Risaletü’n Nushiyye divanında toplanmıştır. VEFATI Yunus Emre şiirlerinde kendinden şairler kocası’ ve bir aşık koca’ diye ifade ederek çok uzun yaşadığını ima eder. kocamak yaşı ilerlemiş, çok yaşlı anlamındadır Kesin olmamakla birlikte 1240-1320 yıllarında yaşadığı varsayılarak 80 yaşında vefat ettiği düşünülür. Kendisine Aksaray, Erzurum, Eskişehir, Afyon ve daha pek çok yerde kabir ve türbeler atfedilmiştir. Geldi geçt Yunus Emre, Anadolu'da Türkçe şiirin öncüsü olan tasavvuf ve halk şairi. 1- Yunus Emre'nin Hayatı Sadece ülkemizde değil tüm dünyada tanınan Yunus Emre, Anadolu Selçuklu Devleti'nin dağılmaya başladığı 13. yüzyılın ortalarında Orta Anadolu olarak isimlendirilen bölgede doğmuş ve yetişmiş bir erendir. Doğumu ve yaşamı küçüklü büyüklü Türk beyliklerinin kurulmaya başladığı döneme denk gelmektedir. Osmanlı Devleti'nin 1299 yılında kurulduğu düşünüldüğünde ölümü 1321 olarak tespit edilen ozanın hangi dönem yaşadığı daha da netleşmektedir. Yaşadığı dönem Anadolu’daki Türk varlığının istilacı Moğolların saldırıları ve yağmalarıyla hırpalandığı, iç çekişmeler ve siyasi kavgaların olduğu, kıtlık ve kuraklıklarla uğraşıldığı maddi manevi çöküntü yaşanan zaman dilimidir. 1250-1300 yılları arası yalnızca siyasi denilebilecek çekişmelerin değil birbirinden farklı yanlış inançların da yaşanmaya başladığı bir dönem olmuştur. Böyle karışık bir dönem ve ortamda Mevlâna, Ahmed Fakih, Hacı Bektaş-ı Veli gibi ilim sahibi kişilerle birlikte Yunus Emre de her türlü batıl inanca karşı Allah sevgisini, gerçek İslam tasavvufunu yaşamıştır. Aşk ve ahlak ile ilgili fikirlerini güzel ve özlü sözleri ile benimsetecek şekilde topluma ulaştırarak önemli bir rol üstlenmiştir. Risaletü'n Nushiyye isimli eserinin sonunda kendi yazmış olduğu beyitten 1307 yılında hayatta olduğu anlaşılmaktadır. Yapılan araştırmalar 1240 yılında doğduğunu ve 1320 yıllarında 80 yaşını geçtikten sonra öldüğünü göstermektedir. Yazdığı şiirlerinden çıkartılan bilgilere göre Babalı'lardan olduğu söylenen Tapduk Emre’nin yanında kalmış, ilminden nasiplenmiş ve Anadolu’yu dolaşmış bir derviştir. 2- Yunus Emre'nin Edebi Kişiliği Şiirlerinde kullandığı dil, işlediği konular sadece halk değil divan şiirini de etkilemiştir. Şiirlerinde hem aruz hem de hece veznini kullanmıştır. Eserlerinde hep sevgiyi, aşkı temel almıştır. İnsanın benliğiyle, yaratıcının ona sunduğu nesnelerle, Allah ile olan ilişkilerini incelemiştir. Tüm eserlerinde ilahi adalet, insan sevgisi, doğum, ölüm ve benzeri konuları ele aldığı görülmektedir. Yaşadığı döneme ait düşünce biçimini ve toplum kültürünü konuşulan dille, halkın anlayacağı şekilde sade ve akıcı denilebilecek bir dil kullanarak yansıtmıştır. Aynı dönemde yaşamış olan ozanların kavramlarına yeni bir öz katmıştır. Tasavvuf düşüncesinin zenginleşmesini sağlamıştır. Yunus Emre eserlerinde sade, açık halkın anlayacağı güzel bir Türkçe kullanmıştır. İnsanlar arasında ayrım yapmamış Allah’ın yarattığı bir varlık olarak insana bakmıştır. Onun şiirlerinde halk da sultan da zengin de fakir de kendinden bir şeyler bulmuştur. Artık tüm dünyanın bıktığı yaratılanı sevdik, yaratandan ötürü’ ifadesi hoşgörünün ve insanlar arasında ayrım yapmamak gerektiğini en güzel özetleyen sözlerinden birisidir. Yunus Emre, İslam inancına ilişkin konuları işlemiştir. Yalın, basit mısraları ile az sözle çok şey anlatmıştır. Yaratılan her varlıkta rabbini aramıştır. Sevgilisi olarak gördüğü rabbine varamama düşüncesi onun gönül sıkıntısıdır. Rabbinden uzak kalmak ona insanlar içinde iken bile olsa sonsuz garip gelmektedir. Bu sebeple olsa gerek diyar diyar gezmiş, rabbini aramış, maddi manevi çileler çekmiştir. Allah inancını, birlik inancını Yunus gibi basit ve sade halkın anlayacağı şekilde etkileyici sözlerle anlatabilen devrinde çok nadirdir. Onun konusu tasavvuf, Allah inancıdır ama geriye kalan dil, nazım şekli, vezin ölçüsü, kusursuz Türkçe kullanımı bütünüyle millidir. Bundan dolayıdır ki Türk halkı tarafından değer görmüş sevilmiş, şiirleri okunmuş ve bestelenmiştir. 3- Yunus Emre'nin Eserleri İki önemli eseri bulunmaktadır. Divan Tüm şiirlerinin toplandığı eseridir. Aruz ve hece veznini kullanmıştır. Eser kendi içinde farklı bölümlere ayrılmıştır. Divanda 400’e yakın şiir bulunmaktadır. İlahilerinin büyük çoğunluğu dörtlük yapıdadır. Yunus’un dünyaca tanınmasını sağlayan ölümsüz eseridir. Risaletü'n Nushiyye Mesnevî tarzında yazılan bir eserdir. Ahlaki, dini ve tasavvuf konulu bir kitaptır. Öğütler nasihatler Kitabı' demektir. Aruz ölçüsü ile yazılmıştır. Günümüze ulaştığı bilinen beş nüshası bulunmaktadır. Üç bölümde oluşmaktadır. Bunlar; Dasitan-ı Ruh ve Akıl Dasitan-ı Kanaat Dasitan-ı Gadab Pendname insanlara öğüt vermek amacıyla yazılan manzum ve mensur eserlere verilen isim türündeki ilk eser olduğu söylenmektedir. Kendi deyişi ile canlar canını bulduğunda bu ruh halini şevkle ve coşkulu bir ruhla dile getiren Yunus Emre’nin bir dörtlüğü Canlar canını buldum, Ballar balını buldum Bu canım yağma olsun Kovanım yağma olsun. 4- Halk Ozanları ve Yunus Emre Ozan; Oğuz Türklerinde şairliği olan ve sözlerini müzik aleti eşliğinde anlatan kimseye tarafından özellikle onların düşünce ve fikirlerine ışık tuttukları için sevilirler. Halk içinde yetişen sözlerini -ki bunlara deyiş denir- sazla söyleyen sözlü denilen şiir geleneğine bağlı halk şairlerine halk ozanı, aşık ya da halk şairi denir. Aşıklar saz eşliğinde doğaçlama şarkılar okurken şiir yazanlara da kalem şairi’ denilmektedir. Anadolu’da yetişmiş olan çok sayıda ozan bulunmaktadır. Bunlardan bazıları Yunus Emre, Aşık Veysel, Neşet Ertaş, Karacaoğlan, Pir Sultan Abdal ve Dertli Divanı gibi gerçekten halka mal olmuş isimlerdir. Bu isimler ve isimlerini sayamadığımız ozanların hepsi kültürümüzü önemli birer parçasıdırlar. Yunus Emre toplum içinde halk tarafından gerçekten sevilen, sözlerine yüzlerce yıldır değer verilen önemli bir halk ozanıdır. Dönemlerine göre Osmanlı Türkçesi Edebiyatı için aşağıdaki bağlantılardan da faydalanabilirsiniz 13. Yüzyıl Osmanlı Türkçesi Edebiyatı 14. Yüzyıl Osmanlı Türkçesi Edebiyatı 15. Yüzyıl Osmanlı Türkçesi Edebiyatı 16. Yüzyıl Osmanlı Türkçesi Edebiyatı 17. Yüzyıl Osmanlı Türkçesi Edebiyatı 18. Yüzyıl Osmanlı Türkçesi Edebiyatı 19. Yüzyıl Osmanlı Türkçesi Edebiyatı 20. Yüzyıl Osmanlı Türkçesi Edebiyatı

yunus emrenin kısa bir ilahisi